ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sencer Ayata, 22 Temmuz seçimlerinde alınan sonuçları çözümlerken, AKP başarısında " siyaset-şirket-yardım ağı" üçgeninin önemli bir rol oynadığını vurguluyor. Harvard'ın da aralarında bulunduğu dünyanın saygın üniversitelerinde çalışmalar yapan Prof. Ayata, seçim sonuçlarını Milliyet için çözümlemeye devam ediyor. Söyleşinin dünkü bölümünde " AKP'ye oy vermek için ekonomik gerekçeleri bulunan seçmenin Köşk sürecinde yaşananları bahane ettiğini" belirten Ayata'ya yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

AKP'nin elde ettiği başarıda konjonktürün katkısını önemsiyor musunuz?
AYATA: Gözlemciler, AKP iktidarının parlak bir dünya ekonomik konjonktürüne rastladığı konusunda hemfikir. AKP, küresel ekonomik eğilimler ve liberal ekonomi politikaları ile uyumlu olmaya çalıştı. İstihdam, eşitsizlik, sosyal güvence eksikliği gibi temel sorunlar sürüyor olsa da ekonomi bir bütün olarak büyüdü.
Sonuçta, etkin ekonomik çevrelerde dahi " Ne yapalım, ekonomiyi mevcut koşullarda en iyi bunlar götürüyor" yaklaşımı ön plana çıktı. CHP-MHP koalisyonu fikri, özellikle bu kesimleri ürküttü. Bir kesim için ekonomik endişeler, yaşam biçimine ilişkin endişelerin önüne geçti. Bu dönemde kaynakların en rasyonel kullanılmadığı kuşkusu da oldukça yaygın.

AKP dönemi ekonomisinde dikkat çekici bulduğunuz değişimler var mı?
AYATA: Eskiden iş ve istihdam için devlet yatırımları daha önemli idi. Şimdi herkesin gözü teşviklerde, sermaye hareketlerinde, yatırımlarda. Büyüme ağırlıkla özel sektör tarafından sağlanıyor. Yeni tür bir ekonomi bilinci gelişti. İşyeri, alışveriş merkezi, otel, rezidans, fabrika... Hangisi yapılırsa yapılsın hepsi iş demek. Büyük mağaza kızı kasiyer, otel de oğlanı garson yapıyor. Yaygın işsizliğe rağmen, AKP kısmen de olsa yatırım umutlarını ayakta tutmayı başardı.

Sağın hizmet bayrağı AKP'de

Bu önemli, ancak AKP'ye ekonomi nedeniyle verilen desteği açıklamaya yeter mi?
AYATA: Ekonomide ikinci önemli konu, halka sunulan hizmetler. " AKP iyi hizmet yaptı" diyenlerin oranı yüzde 75'i buluyor. AKP'nin desteğinin arkasında esas olarak bu boyutu dikkate almak lazım. Demirel zamanında bu bayrağı merkez sağ taşırdı. Başından beri temel hizmetleri sunma İslamcı hareket için siyasette bir yer edinmenin, toplumda meşruiyet sağlamanın, bağımsız bir güç alanı oluşturmanın vazgeçilmez bir şartı idi.
Bir örnek verelim: Cenaze kaldırma, yakınını kaybeden bir kimse için en acılı, en zor dönem. Ben nereye gittimse, bürokratik formalitelerden defin işlemine, yemekten dua okunmasına kadar birçok hizmetin AKP belediyeleri ve yandaş kuruluşları tarafından yerine getirildiğine dair örneklerle karşılaştım.
Özellikle, SSK ve önemli ölçüde Bağ-Kur üyeleri, organizasyon bozukluklarından kaynaklanan sağlık sorunları konusunda rahatladılar. Kalite sorunları ciddi, ama duble yollar, köy içi yolların asfaltlanması çok etkili oldu. Yazın toz, kışın çamur köylünün, gecekondulunun en önemli derdidir.
En çok konuşulan konu erzak, yakıt ve eğitim yardımları. AKP iktidarı döneminde, halk arasında Fak-Fuk-Fon diye bilinen kaynakların dağıtımında artış oldu. Ama AKP, yapılan yardımları partinin, hükümetin özel bir marifeti gibi göstermeye çalıştı.

İhaleden sandığa iktidar zinciri

AKP'nin icraatında kamu ihalelerinin nasıl bir işlevi oldu?
AYATA: 57. hükümetin reformları, siyaset ve ekonomiyi ayırarak yolsuzlukları ve israfı önlemeyi hedefliyordu. Çünkü, kamuda kadrolar siyasi atamalarla şişiriliyordu. Oysa şimdi siyaset ve ekonomi AKP tarafından farklı bir biçimde yeniden bir araya getiriliyor. Eskiden kamunun içindeki mal ve hizmet üretimi artan ölçüde özel sektöre yaptırılıyor. Burada sorun, piyasaya devredilen işlerde şirketlerin nasıl belirlendiği. Ve esas önemli olan, bu şirketlerle yönetimler arasında yeni tür bir siyasi ve ekonomik ilişki oluşması.
Burada kişisel rantları kastetmiyorum. Hizmet sunan şirketler, elde edilen kaynakların bir bölümünü yandaş kuruluşlara veya özel olarak oluşturulan fonlara bağışlıyor. Bu sayede oluşturulan sosyal hizmet ve yardım ağları seçmen tabanı yaratmak için, yani iktidarı elde tutmak için kullanılıyor. Desteklenen tercihli şirketler bağış yapıyor, bağışlarla oluşan fonlar yardım amaçlı kullanılıyor, sosyal yardım oy tabanını genişletiyor, oy tabanı da siyasi güç ve iktidar getiriyor.

Önceki iktidarlar döneminde de siyaset-ticaret ilişkileri yok muydu?
AYATA: Vardı, ama bunun sosyal yardım bacağı çok zayıftı. AKP patronaj sistemini büyüttü ve çok daha çetrefil bir hale getirdi. Bu Amerika'da " makine politikası" denilen sistem. Makine bizde farklı anlamda kullanıldığı için " çark politikası" diyelim. Muazzam büyüklüklere ulaşmış çarklar oluşuyor.

Böyle bir yapı üretebilen AKP'yi tek boyutta değerlendirmek doğru mu?
AYATA: Karşımıza çarpıcı bir siyaset, şirket ve sosyal yardım ağları üçgeni çıkıyor. İşte yurtlar, sağlık ocakları, aşevleri, kurslar, erzak paketleri büyük ölçüde bu çark sayesinde sağlanıyor. Olayı, sadece din penceresinden görmeye çalıştıkça, bu yeni politika tarzının özellikleri yeterince anlaşılmıyor. Kırdan kente göç etmiş, yoğun geçim sıkıntısı çeken bir kesime doğrudan kamu hizmetleri aracılığıyla ulaşamıyorsunuz. İslami hareket, ihtiyaç sahiplerine yardım götürerek boşlukları doldurmaya çalışıyor. Ama bu sistemi adil ve çağdaş bir sosyal refah rejimi gibi görmek yanlış olur.

Neden?
AYATA: Bu yöntemler özünde yanlıdır: Bazıları korunurken bazıları dışlanır. Sosyal adalet dağıtımı nesnel ve evrensel ölçülere göre yapılmalıdır. Yardım yapanların kaynakları, muhasebeleri yeterince şeffaf değildir. Pazarlıklar, vaatler söz konusu olduğunda bireysel özgürlükler için tehlike var demektir. Avrupa'da bu büyük toplumsal entegrasyon sorunu Keynezyen refah devleti sayesinde aşıldı. Bu da özünde bir sosyal demokrasi projesi idi. Koşullar elbette çok farklı, ama Türkiye'de halen eksik olan işte bu iddia.

Bu dönemde yeni bir ekonomik elit yaratıldığı konusundaki yorumunuz ne?
AYATA: Özelleştirme AKP'nin güçlü bir ekonomik elit ve güçlü bir ekonomik taban yaratma iddiasıyla büyük ölçüde örtüşüyor. Ve bu ekonomik güç sayesinde sosyal hizmet ve yardım ağlarının finansmanı mümkün oluyor ki, bu da iktidarın elde tutulmasını kolaylaştırıyor. Diğer bir deyişle, AKP piyasa ekonomisinin çözemediği istihdam sorunlarını, sosyal sorunları, bu toplumsal dayanışma ağları vasıtasıyla hafifletmeye çalışıyor. Piyasa reformları, diğer birçok ülkede sol iktidarlar getirirken bizde ekonomik liberalizm uygulayan parti, kendi açıklarını kendisi kapatıyor. Türkiye'de ekonomik liberalizm, böylelikle muhafazakâr bir cemaatçi dayanışma ile birlikte yürüyor, siyasi istikrar bu yoldan sağlanıyor.

AKP'nin önemli bir dönüşüm sağladığını da söylemiş olmuyor musunuz?
AYATA: Muhafazakâr oy tabanı, dindar girişimci veya orta sınıflardan ibaret değil. Türkiye'de muhafazakâr oy tabanı ile özellikle kadınların işgücüne aşırı derecede düşük katılımı ve işsizlik gibi olgular arasında yakın bir ilişki var. İşgücü piyasasına katılmayan nüfus kapalı ve içe dönük bir nüfustur. Eve, mahalleye, cemaate kapanmış bir nüfus. Bakın seçim coğrafyasına ve oy dağılımına, AKP oy patlamasını bu kesimlerde yapıyor.
AKP kimi yerde muhafazakâr değerler sistemi içinde modernleşmenin yaygınlaşmasını teşvik ediyor. Kimi yerde de, en kapalı sosyal örgütlenme biçimlerini, dini ve toplumsal hiyerarşileri... Özellikle ataerkil değerlerin yeniden üretildiği süreçleri dolaylı yollardan da olsa destekliyor. O nedenle AKP dönüştürücüdür veya AKP tutuculaştırıcıdır demek doğru olmaz. Ayrı ayrı ortamlarda her iki eğilimin birden var olduğunu görebiliriz.

 AKP'den kuşkulanana darbeci demeyelim

Yardımlar ve diğer etkilerle genişleyen seçmen tabanı ve seçim sonuçlarıyla AKP'nin elinde örneği çok görülmemiş bir güç toplandığını söyleyebilir miyiz?
AYATA: Türkiye oldukça çarpıcı bir güç temerküzü süreci yaşıyor. AKP halihazırda güçlü bir siyasi iktidar ve devlet gücü üzerindeki ağırlığı sürekli olarak artıyor. Anayasal özerkliğe sahip kurumlar üzerinde giderek daha fazla söz sahibi olacak. Siyasi gücün üstüne devlet gücü de oturuyor. Üçüncü bir güç odağı ise şirketler, sosyal yardım ağları ve yerel cemaatler dokusu.
AKP'nin orta sınıfları var, yönetici kadroları dışa açılıyor, ama oy tabanı büyük ölçüde bu dokudan oluşuyor. Böylelikle birbirini tamamlayan üç bacaklı bir güç yapısı çıkıyor ortaya: Devlet, siyaset ve cemaat...
Demokrasinin temel bir önceliği sivil yönetimdir. Ama, yine de sormamız gerekir; bu tür bir güç temerküzü demokrasiyi nasıl etkileyecek? Tabii en tehlikeli gelişme, birey üzerinde devletle toplumun birlikte baskı yapması olasılığı.

AKP ve tabanına bakınca nasıl bir yapı görüyorsunuz?
AYATA: Parti yapısında Milli Görüş halen güçlü. Tabanda şeriat isteyen en az yüzde 10'luk bir kesim de var. Kanımca toplumda, kendi İslami zihniyet ve yaşam anlayışını yaymak iddiasından da pek vazgeçmedi. Diğer yandan, AKP'yi gizli gündeminde İslam dinarı, İslam NATO'su olan bir parti olarak düşünemeyiz.

Tarihi bağları değiştirmez

Yasaları İslami kurallara dayandırma, demokratik kurumları İslami alternatifleri ile değiştirme, laik partilerin seçimlere girmesini yasaklama hazırlıkları içinde olduğunu iddia etmek de gerçekçi olmaz. Türkiye'nin Batı ülkeleriyle olan tarihi bağlarını değiştirmek eğilimi de yok gibi.
Bu çapraz eğilimleri göz önünde bulundurarak, AKP'ye kuşkuyla bakanları da hemen darbeci, militarist diye damgalamayalım. Çok değil, 15 sene önce Milli Görüş çevrelerinde bırakın laikliği, " demokrasiyi benimsiyorum" diyenler dahi pek yoktu.

AKP'ye önemli sorular

Sizce nasıl bir döneme giriyoruz?
AYATA: AKP, Türkiye'yi adım adım bir İslamcı rejime taşıyor iddiasının gerçekçi olmaması, önümüzdeki döneme ilişkin çok önemli müzakere, çekişme ve çatışma alanları yoktur anlamına gelmez. Çok kimse merak ediyor, yazılıyor çiziliyor, kamu görevlerine atamalar geçmiş 5 yılda olduğu gibi hep içeriden mi yapılacak? Bir zamanlar dini okullar alternatif bir orta eğitim sistemi haline getirilmişti, bu iddia devam ediyor mu? Ben kişisel olarak hem Diyanet İşleri Başkanı'nın hem de ilgili bakanın konuşmalarını çoğu zaman takdirle izliyorum, ama Diyanet İşleri nereye kadar büyümeye devam edecek ve ne gibi işlevleri üstlenmesi istenecek?
Devletin sert gücü ordu ise yumuşak, ama bir o kadar etkili gücü de Diyanet. Ordunun siyaset dışı kalmasını isteyen AKP yönetimi aynı duyarlılığı din görevlilerinin siyaset dışı kalması için de gösterecek mi? Merkez ve özellikle merkez-sağ, öncelikle liberal ekonomi, demokrasi ve dışa açık olma ile özdeşleştiriliyor. Bazı gözlemcilere göre AKP zaten bu noktada. Ama AKP yeni bir " toplumsal merkez" den söz ediyor. Bu merkez neden siyasi merkezden ayrı? Farklılık din-siyaset ilişkisinde mi? Yaklaşık 50 yıl boyunca özellikle merkez sağ iktidarlar laikliğin özüne itiraz etmeden din-siyaset ilişkisinde yeni bir üslup geliştirdiler. AKP, " Bizim anlayışımız merkez-sağın din-siyaset ilişkisi anlayışından farklıdır" diyorsa bu farklılık nerede aranmalı?

Farklı yaşam tarzları gerginlik yaratacak mı?
AYATA: Türkiye'de cumhuriyet kültürü, Batı kültürü hızla yayıldı ve derinleşti. Artık yüzde 10 şehirleşmiş bir toplumda küçük bir memur elit gruptan değil, milyonlarca aileden söz ediyoruz. Buna karşılık AKP elitlerinin temsil etmeye çalıştığı ve savunduğu bir İslami yaşam tarzı var. Aslında bu yaşam tarzı da hızla değişiyor, giderek daha tüketim merkezli, hatta daha hedonist bir biçim alıyor. Seçim sonrasında bu iki kesimin ayrışmış alanlarda yaşamlarını sürdürmeleri görüşü daha çok dile getirilir oldu. Eskisi gibi çevre-merkez falan değil, bunlar iki farklı elit veya orta sınıf yaşam tarzı. İktidar gücünü elinde tutan AKP nasıl bir yol izleyecek? Bazılarının korktuğu gibi kendi tarzını gücü yettiğinde başkalarına da kabul ettirmeye mi çalışacak? Kadıköy'de, Çankaya'da değil, ama küçük ve orta çaplı kentlerde, büyük şehirlerin eteklerinde derin bir endişe konusu bu.

AKP'ye 'kadın' soruları

Evde ve toplumda kadının yeri ne olacak? Biliyoruz ki AKP elitleri kadının okumasına, araba kullanmasına, alışveriş için dışarıya çıkmasına, karı-koca el ele tutuşarak şehir merkezinde yürümesine, spor yapmasına karşı değil. Bu açıdan da kadını kapatan, " saçı uzun" diyen, dayak atan geleneksellikten kopuyor. AKP elitleri kadınları eve kapatmıyor, eğitim görmelerine de taraftar, ama onları sadece iyi eş, iyi anne olarak mı görüyor?
Kadınlar çalışma yaşamına, kamu hayatına erkeklerle eşit olarak katılan kimseler mi olacak?
Farz edin, türbanlı kız öğrencilerin eğitimleri engellenmedi? Hangi model tercih edilecek? Çalışan kadın modeli teşvik mi edilecek, yoksa geri plana mı atılacak?
Şimdi sorunu AKP şeriat getirecek mi getirmeyecek mi, takiye yapıyor mu yapmıyor mu gibi, sonuçta bizi biraz da tembelliğe iten bir konuma indirgemeyelim. Dile getirmeye çalıştığımız bu sorular ve daha pek çokları geleceğimiz bakımından hayati öneme sahip. Demokrasinin sağlığı için bu konuları sabır ve ayrıntı ile tartışmamız gerekli.