DOĞRUYA ULAŞMAK, BİLGİ SAHİBİ OLMAYI GEREKTİRİR...

ATATÜRK HAVALİMANI'NIN İPİ 1997 YILINDA ÇEKİLDİ...

DOĞRUYA ULAŞMAK, BİLGİ SAHİBİ OLMAYI GEREKTİRİR...

TV MODERATÖRLERİ BU YAZIYI OKURSANIZ İYİ OLUR KANISINDAYIM.

Havalimanları konusunda milyonlara hitap ettiğiniz ekranlardan yaptığınız açıklamalardaki bilgi kirliliği beni bu yazıyı yazmaya zorunlu kıldı.


Ben kim miyim?

Atatürk Havalimanı'nda tam 40 yıl(1978-2018) Hürriyet Gazetesinin Muhabiri olarak görev yaptım. Aşağıda yazdığım olayların bire bir tanığıyım.
Başlıkta da yazdım. Evet, Atatürk Havalimanı'nın bence infazı 1997 yılında yapıldı. Ne olduğunu aşağıda yazacağım. Bu yazı da biraz uzun olabilir. Ama lütfen Atatürk Havalimanı'na yapılan hastane inşaatı, pistlerin kırılması gibi olayların değerlendirmesini yapacaksanız bu yazıyı okumanız gerekiyor.
Belgeseli bile yapılan o taşınmadan sonra Atatürk Havalimanı aklımızdan hiç çıkmadı. Büyük bir özlemle her an andık. Eski dostları hep özledik. Ama bir gerçek vardı. Atatürk Havalimanı artık yoktu. Sadece adı Çorlu'da yaşıyordu.
Hatırlarsınız hastane inşaatı önce tel örgülerin dışında başladı, sonra da yanlış oldu diyerek temel atımı içeriye taşındı. Ancak atılan temel eski adı, yani eksen kaymadan önceki adı 18-36 olan iki uzun paralel pistin hemen yanına yapılıyordu. İki gün sonra her iki paralel pistin baş kısmı da kırıldı.
İşte o zaman eleştiri bombardımanı başladı. "Yazık günah değil mi, orada hazır bir bina var, otel var, pistler var, oraları hastaneye dönüştürseydiniz ya" şeklinde.

Bu eleştirilere katılırsınız katılmazsınız. O beni ilgilendirmez. Beni ilgilendiren, bu eleştirileri yapan şükela, vükela ve ukela gurubuna dahil olanlar pek ala 1997 yılında neredeydiniz.
Evet neredeydiniz. Ben oradaydım. Haberini yaptım ama tek sütun da eridi gitti.
Haberin ana fikri kısaca şöyle; temeli atılan bu pist, paralel olarak yapıldığı piste çok yakın ve sadece yedek pist. Belgeleri ve gerçekleri aşağıda. Olayın özetle hikayesi tam da şöyle:

EROL SİMAVİ'NİN TARLASI.

Evet dostlar yazı biraz uzun olacak dedim. Çünkü bu işin tam göbeğinde biraz da ben varım.
Doksanlı yılların başı. Hürriyet Gazetesi Cağaloğlu'ndan taşınma aşamasında. Yeni binasını yapacak yer arıyor.
Bir gün Müessese Müdürü Erkan Göksel beni çağırdı ve aynen şöyle söyledi:
" Faikçiğim, şekerim( Erkan Bey şekerim kelimesini çok sever) Florya tarafında çiçekçilerin yanında bir tarla varmış. Tarlanın sahibi Erol Beyi aramış ve arazisini satmak istiyormuş. Senden ricam bu tarlanın durumunu inceleyebilir misin? Zira havalimanın hemen yanında bir sorun olabilir."
Ben bu tarlayı çok iyi biliyordum. Zira bazı yıllarda burada yetişen buğday başaklarını çekerek, "Bu yıl Trakya'da mahsul bol" esprisinden haberler yapardım. Bildiğim bir yerdi. DHMİ'de bir yetkilisi olan çok samimi bir arkadaşım vardı. Onun odasına gittim ve olayı anlattım. Kendisi bana kapıyı kapatmamı söyleyerek raftan rulo halinde büyük harita çıkardı. Masanın üzerine serdi. Büyük bir haritaydı.
Haritanın üstünde, "NATO NEZDİNDE ATATÜRK HAVALİMANI'NIN BÜYÜME PLANI" yazıyordu.Altında ise ıslak imzalar ve ,Genel Kurmay'ın, DHMİ'nin mühürleri vardı. Yani resmi bir haritaydı. Baktım batı bölgesinde inanın Beyti Et Lokantasına kadar istimlak alanıydı. Arkadaştan fotoğrafını çekme izni istedim. Şiddetle karşı çıktı ve bana " Beni yakmak mı istiyorsun" diyerek haritayı topladı. Ben göreceğimi görmüştüm. Atatürk Havalimanı batı istikametine doğru büyüyecek yeni pist de oraya yapılacaktı.

Bunu Erkan Beye ilettim ve Rahmetli Erol Bey'de bu alımdan vaz geçerek Güneşli'deki arsayı aldı. Yeni binayı da oraya yaptı.
Bu benim sivil bir vatandaş olarak gördüklerimdi. Pekala resmi makamlar 1997 yılında yeni pistin temelini atarlarken bu haritayı görmediler mi? Bal gibi gördüler de, işlerine gelmedi.

GELELİM GERÇEKLERE.

O zamanlar kodu 18-36, şimdilerde eksen kayması nedeniyle 17-35 olan pistin batısına paralel olarak yeni pistin temeli 1997 yılında atıldı. Ancak uluslararası standartlara göre iki pistin aynı anda kullanılabilmesi için ara mesafenin en az 760 metre olması gerekiyor. Bu temeli atılan pist ise sadece 210 metre aralıkta. Hiç kimse ne oluyor ne bitiyor demedi. Kimsenin gıkı çıkmadı. Peki ben bunu nasıl anladım?

Bir gün odamda otururken sevdiğim Kaptan Pilot arkadaşlarımdan birisi uçuş sonrası bir çay içmek için yanıma geldi. Kaptan arkadaşım daha yerine oturmadan, " Ohh böyle burada rahat ve keyifle otur bakalım. Dışarda cinayet işleniyor" dedi. Ne olduğunu anlamadım. Oturup anlatmaya başladı.:
' Bak Faik yeni pist inşaatı başladı. Onun bir kandırmaca olduğunu görmüyor musun? O pist orada sadece stepne. Uluslar arası standartlar da ki açıklık yok. Yani bizim tabirimizle kanat açıklığı yok. Yani sözün doğrusu bu iki piste aynı anda iki uçak inip kalkamaz"

Ben şaşkın bir vaziyette Pilot arkadaşı dinlerken o çayını içmeye devam etti ve " Hadi bakalım şimdi senin gazeteciliğini göreceğiz" diyerek sözünü tamamladı.
Evet yaptığım araştırmada göz göre göre cinayet işleniyordu. Bu kadar yakına yapılan pist sadece bizim amiyane tabirimizle stepne pistti.
DHMİ yetkilileri bile şunları söylüyordu:
"Bu pist, bakım, onarım,tamir, lastik izi temizleme, karla mücadele, aydınlatma,İLS bakımı, boyama gibi durumlarda, ayrıca,kaza kırım, uçak kaçırma gibi nedenler düşünülerek yapıldı."
Yani amaç zevahiri kurtarmak, geleceği düşünen yoktu.

MAHKEME SAFHALARI.

Pistin inşaatı 2001'de bitti. Ancak açılamadı. Nedeni de inşaatı yapan şirket bölgedeki özel havayolu hangarlarının oradan taşınmasını istiyordu.
Hangar sahipleri ise, dikkat edin çünkü onlar işin farkındaydı, aksını iddia ederek pistin uluslararası standartlarına uygun olmadığını ileri sürdüler ve Bakırköy 2. Sulh Hukuk Mahkemesinde bir dava açıldı. Mahkemeye gönderilen 10 Temmuz 2001 tarihli bilirkişi raporu ise aynen şöyleydi:
" İnşaatı devam eden pist, 18-36 pistine 210 metre mesafede olduğu için bu haliyle Uluslararası Sivil Havacılık Konvansiyonu'na (Annex) 3.1.11 maddesindeki Bağımsız Paralel Kalkışlar ve Paralel Operasyonlar için öngörülen 760 metre mesafe kuralını taşımadığı kanaatine varılmıştır."
Temelinin atılışının arasından tam altı yıl geçtikten sonra açılışı 2003'de yapıldı. Pek tantanalı olmadı. Açılışı dönemin DHMİ İstanbul Atatürk Havalimanı Başmüdürü Sevgili Kemal Ünlü yaptı. Biz gazetecileri piste götürdü ve kısa bir konuşma yaparak sözlerini şöyle bitirdi:
" Bu pist hiç değilse yaşlanan, bakım ihtiyacı artan pistimize yedek güç olacaktır." Kemal Bey bile bunları söylerken buruktu. Yukardan gelen emir demiri kesmişti.

O zamanın parasıyla 15 Trilyon liraya mal olan bu pistin yapımı döneminde ihaleyi yapan (yıl 1997) DHMİ Genel Müdürü Ankara'da 1. Ağır Cezada yargılandı. O zaman hangi iktidar vardı? Valla tam hatırlayamıyorum. Zira çok karışık bir yıldı. Hükümet bir kaç kez değişmişti. Koalisyon hükümetleri hakimdi. Artık kimse günahı boynuna. Onlar kendilerini bilir.

Burada müteahhit firmaya söylenecek tek söz belki maliyet olabilir ama yer konusunda, oraya yap demişlerdir, o da yapmıştır. Tüm bunlarda günahın vebali o ihalelere imzası bulunanlardır.
Kör kör parmağım gözüne bile bile bu infazı yapmışlardır.

PEKİ NEDEN KULLANILMADI.

Ben size uzun olacak demiştim. Şimdi gelelim bu pistler İstanbul Havalimanı açıldıktan sonra niçin kullanılmadı? Sadece Ataköy istikametindeki 05- 25 pisti kullanılıyor.
Bunun da gerekçesi DHMİ tarafından yayınlanan soldaki kroki gösteriyor.
DHMİ'nin o dönemdeki Genel Müdürü Sayın Hüseyin Keskin yaygınlaşan bir takım söylemler üzerine yukarıdaki kroki ve görüntülerle şu açıklamayı yaptı:
" Görevini İstanbul Havalimanına devreden Atatürk Havalimanı'nda Pandemi ile mücadelede büyük önem taşıyan sahra hastanesi inşaatı çalışmaları büyük bir hızla devam ediyor.
Genel Havacılık ve Kargo operasyonlar 05-23 pistinden devam ediyor. (Bakın burasın çok dikkatli okuyun) İstanbul Havalimanı'ndaki pistlerle aynı doğrultuda olduğu için (bakınız krokiye) taşınma sonrası kullanılmayan pistler şu anda park alanı olarak kullanılıyor."

Yani neymiş dostlar yeni pistlerle eski pistler aynı doğrultuda. Hatta son yaklaşmaları hala Atatürk Havalimanı'nda. İstanbul Havalimanı açık olduğu sürece bu pistler uçak iniş kalkışına kullanılamaz. Sadece şu anda Corona nedeniyle yerde olan THY uçaklarına park etme hizmeti veriyor.
Eeee öyleyse bu pistlerin baş tarafını kırsan ne olur kırmasan ne olur.

Netice de Atatürk Havalimanı'na ilk infaz 1997de yapıldı. Kapanışı ise 7 Nisan 2019'da.
Şimdi hastane, büyük park, fuar alanı, Millet Parkı, artık neyse. Ancak kısa pist açık.
Berlin'deki Tempelhof havalimanı da kapandıktan pistlerini bisiklet ve kaykay kullanıcılarına açmış. Güzel bir fikir...

Bakın bu kötü havada bile Bakanların uçağı oraya indi. Çünkü bu pist bizim güneyli pist dediğimiz sert kuzey rüzgarlarında rahatlıkla kullanılabilir.
Yeni Havalimanı'nda bu istikamette pist yok. Ben burnu o dönemde hanım olan bir DHMİ Genel Müdürüne sorduğum zaman bana ilerde yapılacağını. Ancak burada yapılan pistlerin böyle sorunlar da bile kullanılabileceğini söyledi. Ama gördüğünüz gibi olmadı.

Öyleyse ilk planda olan ve gözümle gördüğüm Güneyli Pistin bir an önce yapılması zorunlu hale geldi.
Atatürk Havalimanı'nı yapan otorite yıllar önce bunu görmüş ve yapmış ve hala da tıkır tıkır çalışıyor. Buradan yetkilileri uyarıyorum. İstanbul Havalimanı'na bu güney pist yapılmadan sakın Atatürk Havalimanı'ndaki bu pisti kapatmayın. Orası sizin her zaman kurtarıcınız.

HAVALİMANININ YER HİKAYESİ.

İstanbul Havalimanı'nın niçin o bölgeye yapıldığı konusunda çok sayıda hikaye anlatılır. Ancak benim bir gazeteci olarak gözlemlerim şöyle:
Yapılan pistin işlevsiz olduğunu öğrenen ve 2000'li yılların başındaki iktidar, Atatürk Havalimanı'nda gittikçe yoğunlaşan trafik nedeniyle yeni bir havalimanı arayışına geçti. Önce yeni bir uzun pist daha yapılması düşünüldü. Bunun için yeni pistin Dünya Ticaret Merkezi ve THY Genel Müdürlük binalarının olduğu alana yapılması tasarlandı. Ancak tüm binaların yıkılması gerekiyordu. Bunun astarının yüzünden pahalı olacağı hesaplandı.

Bu kez Silivri tarafındaki bir alan tespit edildi. Yer ve lokasyon olarak müsaitti. Ufak ufak hazırlıklar başladı. Hatta bu tür işleri çok iyi takip eden arsa spekülatörleri çevre köylerdeki tarla ve arazileri bile almaya başlamıştı.

Peki bir anda ne oldu?

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, o zaman Başbakan'dı, en büyük hayali " Kanal İstanbul" du. O dönemlerde Kanal İstanbul için hazırlıklar başladı. Finans konusu bile tamdı. Yer tespiti yapılıyordu. Her şey tamamdı da sorun bu kanaldan çıkacak binlerce toprak nereye dökülecekti?
İşte sorun buradaydı. Bir gün Sayın Erdoğan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Belediye Başkanı Rahmetli Topbaş helikoptere binip İstanbul'un kuzeyine doğru uçtular.

Arnavutköy üzerinden geçerken terk edilmiş maden ocaklarının olduğu bölgeyi görünce yeni havalimanının buraya yapılmasının daha doğru olacağını gördüler.
Bölge Mars yüzeyi gibiydi. Tam 9 tane gölet vardı. Hatta birisi küçük bir göl gibiydi. Arazinin diğer yerleri devasa çukurlar ve tepeler halindeydi. Ayrıca büyük bir bölümü orman arazisi de değildi. İşte yeni havalimanının bu bölgeye yapılması kararına varıldı.
Bu arada Kanal İstanbul hazırlıkları da tüm hızıyla devam ediyordu. Ancak dış politikada ki bazı rahatsızlıklar, Özellikle ABD ile yaşanan kriz, kanalın temelinin atılmasını geciktiriyordu. Mondros tartışmaları da bir yandan kıyamet gibiydi.

KOD DÜŞÜRÜLDÜ.

Kanal İstanbul'da gecikme yaşanınca ihalesi yapılan İstanbul Havalimanı'nın inşaatı başladı. İstanbul'daki inşaatlardaki tüm hafriyatlar bu bölgeye götürülüyordu. Sahada 2000 devasa büyüklükte kamyon çalışıyordu. Dolgu işlemi hızla ilerlerken hafriyat toprakları yetmez oldu. Bu kez pistlerin 90 metrelik kodu 65 metreye düşürüldü. Kod düşünce yapımcı firma da kazançlı oldu.

Bu kod düşmesi bugün yaşanan sert meteorolojik şartlara pek göğüs geremez oldu. Karadeniz'in ünlü poyraz ve karayel rüzgarlarının affı yoktu. Büyük dedelerimin motoru, daha doğrusu Taka'sını Kefken önünde batıran, güzel ilçemiz Amasra'da mendirek de ki dev taşları bir taraftan diğer tarafa karton kutu gibi fırlatan fırtınaları bilmiyorlardı. Buna bir de saatler süren tipi eklenince yaşananları gördünüz.
Anlayacağınız terminal bitti ve hizmete girdi. Üç yıldır sorunsuz çalışıyor. Hesapta olmayan bir Siklon merkezinin ortasında kalınınca eller yukarı.

Üstelik bir de Kuzey Marmara yolu pert olmuştu. İnsanlar istese de dışarı çıkamıyordu. Yeme içmede sıkıntı yaşanmış olabilir. Bu İGA'ya iyi bir ders olmalı.

BİZ BUNU 2007'DE HARAMİDERE DE YAŞADIK.

Şimdi herkes birbirine yükleniyor. Kimse kimseyi suçlamasın. Herkes kendi işini yapsaydı böyle olmazdı.
Bakın 2007'de bir kış günü Atatürk Havalimanı'ndan çıktım Büyükçekmece Mimaroba' da ki evime giderken bir anda Haramidere yokuşunun başında kaldık. Halk Otobüsündeydim. Saatler geçmeye başladı. Rampada bir TIR yan yatmıştı. Kurtarılamıyordu. Daha doğrusu yapılan çabalar yetersizdi.

Hava iyice berbat olmaya başladı. Akşam saat 18'de başlayan beklememiz gece saat 23.00 de hala devam ediyordu. Daha sonra öğrendim. Oradaki yetkililer orta bariyerin kesilip trafiğin karşı şeride verilmesi teklifinde bulunmuşlar. Ancak Ankara'dan izin çıkmamış. Benim bindiğim otobüsün şoförü biraz deliydi. Otobüsü önce Ambarlı tarafına doğru sürdü. Oradan çıkamayacağını anlayınca saat 0200'ye doğru kavşaktan ters yolda karşı şerit tarafındaki yan yola girdi. İnanın nasıl :Büyükçekmece'ye indik hala inanamıyorum. İnsanlar arabalarını terk etmiş yürüyorlardı.

Büyükçekmece'den eve yürüyerek geldim. Tipi devam ediyordu. Tam 12 saatlik bir macera yaşamıştım. Sabaha karşı evdeydim.
O günleri de hatırlayalım.
Sözün özü kimse kimseye fazla yüklenmesin.

Not: Bundan böyle Havalimanları hakkında konuşmak isteyen bu yazımı kopyalayıp bir kenarlarına alsınlar. Ekrana çıkmadan önce de okuyup havalarını atsınlar.
Herkese sevgiler...

Türkiye Haberci'yi instagram'da takip edin Türkiye Haberci'yi Facebook'ta takip edin

TÜRKİYE HABERCİ E-GAZETE

  • e-gazete
  • e-gazete
  • e-gazete
  • e-gazete
  • e-gazete

YAZARLAR