Havayolu olmak
FLY Air'le ilgili geçen hafta çıkan haberleri medyadan ve olayın diğer detaylarını bizim manşetimizden takip etmişsinizdir. İddiaya göre Hollanda'dan kalkan uçak Türkiye'ye gelirken İtalyan jetleri tarafından havada yolu kesilmiş. Çünkü pilot uçağın kaçırıldığı yönünde bir bilgiyi göndermiş kuleye.
İşin aslının böyle olmadığını yazdık bu hafta. Ama işin aslı da hani tabire göre "Mehmet Ali" değil de "Ali Mehmet" cinsinden. İşin detayı biraz farklı ama doğurduğu ya da doğurma ihtimali olan sonuçları bakımından iddia edildiğinden pek de farklı değil.
Pilotlar uçak kalkarken transponder cihazına tanımlayıcı bilgileri giremedikleri için radar ekranında kim olduğu belli olmaz bir biçimde gözükmüş. Dolayısıyla belki de pilotun kaçırıldığını bu şekilde ihbar ettiğini düşünen yetkililer alarma geçmiş. Çünkü uçakların terör eylemlerinde kullanıldığı 11 Eylül olaylarında tüm korsanların pilot eğitimi aldığı ortaya çıkmıştı.
O anda kokpitte olabilecek teröristin bunu bildiği ve pilotların da başka bir yöntemle haber vermeye çalıştığını düşünen yetkililer alarma geçmekte bu anlamda haklı.
Şirketin sahibi Sayın Hasançebi yaptığı açıklamada önce bu haberi yapanları mahkemeye vereceğini söylemiş ve olayı yalanlamış. Sonra bunun bir arıza olduğunu söylemiş. En son olarak ne demiş ben bilmiyorum ama iki gün sonraki bir haberden okuduğum kadarıyla bu şirketin taşıyacağı yüzlerce yolcu havaalanında mahsur kalmış.
Böyle görüntüleri artık Türkiye'nin yaşamaması gerek. Toros Havayolları zamanından kalan ve daha üzerine birçok şirketin battığı ve imajımızı da ülke olarak yerin dibine batırdığı böyle bir durumda kalmak için nasıl bir kabahat işlemiş olabiliriz.
Bugün Türk şirketlerin neredeyse tamamı bir uçağında arıza yaşadığında belli bir gecikme sonrasında bu sıkıntıyı kapatabiliyorken uçak dolusu tatilciyi havalimanında bir sinir harbi içerisinde bırakmanın Türkiye'ye bedeli ne kadardır acaba.
Agresif üslup, hırçın karakter ve yırtıcı ruh haliyle donatılınca bazı gelişmelerin tekerrürü kaçınılmaz oluyor demek ki.
Bir zamanlar teminat mektubuyla çalışan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu ve benzeri durumlar için nasıl bir uygulama yapıyor açıkçası şu anda bilmiyorum. Belki bu olay sonrasında öğrenme imkanımız olur.
Eğer geçen hafta yaşanan radarlarda kimliksiz olarak gözükme durumuna geri dönecek olursak böyle bir durumun daha önce yaşandığına hiç şahit olmadım. Uçakların böyle bir arıza yapması durumunda bile izlenen prosedür nedir bilmiyorum. Ancak bildiğim o ki bu durum bizimle birlikte Avrupa medyasına da haber oldu ve geçtiğimiz yıllarda yaşanan bazı havayollarının uçuşlarının kesilmesine kadar varan itimatsız durumumuzun üzerine tuz biber ekildi.
Bu olayın gerçek detayları elbette sivil havacılığın incelemesinden sonra ortaya çıkacaktır ama yine de bu sezon bu ve benzeri sıkıntılar yaşamamamız gerekiyor. Türk sivil havacılığının atakta olduğu ve ciroların katlanacağı bu yıl böylesi basit hata yapmamamız gerekiyor.
Ülkenin adı çıktığında kuru arasında yaş da yanabiliyor çünkü.
İşin aslının böyle olmadığını yazdık bu hafta. Ama işin aslı da hani tabire göre "Mehmet Ali" değil de "Ali Mehmet" cinsinden. İşin detayı biraz farklı ama doğurduğu ya da doğurma ihtimali olan sonuçları bakımından iddia edildiğinden pek de farklı değil.
Pilotlar uçak kalkarken transponder cihazına tanımlayıcı bilgileri giremedikleri için radar ekranında kim olduğu belli olmaz bir biçimde gözükmüş. Dolayısıyla belki de pilotun kaçırıldığını bu şekilde ihbar ettiğini düşünen yetkililer alarma geçmiş. Çünkü uçakların terör eylemlerinde kullanıldığı 11 Eylül olaylarında tüm korsanların pilot eğitimi aldığı ortaya çıkmıştı.
O anda kokpitte olabilecek teröristin bunu bildiği ve pilotların da başka bir yöntemle haber vermeye çalıştığını düşünen yetkililer alarma geçmekte bu anlamda haklı.
Şirketin sahibi Sayın Hasançebi yaptığı açıklamada önce bu haberi yapanları mahkemeye vereceğini söylemiş ve olayı yalanlamış. Sonra bunun bir arıza olduğunu söylemiş. En son olarak ne demiş ben bilmiyorum ama iki gün sonraki bir haberden okuduğum kadarıyla bu şirketin taşıyacağı yüzlerce yolcu havaalanında mahsur kalmış.
Böyle görüntüleri artık Türkiye'nin yaşamaması gerek. Toros Havayolları zamanından kalan ve daha üzerine birçok şirketin battığı ve imajımızı da ülke olarak yerin dibine batırdığı böyle bir durumda kalmak için nasıl bir kabahat işlemiş olabiliriz.
Bugün Türk şirketlerin neredeyse tamamı bir uçağında arıza yaşadığında belli bir gecikme sonrasında bu sıkıntıyı kapatabiliyorken uçak dolusu tatilciyi havalimanında bir sinir harbi içerisinde bırakmanın Türkiye'ye bedeli ne kadardır acaba.
Agresif üslup, hırçın karakter ve yırtıcı ruh haliyle donatılınca bazı gelişmelerin tekerrürü kaçınılmaz oluyor demek ki.
Bir zamanlar teminat mektubuyla çalışan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu ve benzeri durumlar için nasıl bir uygulama yapıyor açıkçası şu anda bilmiyorum. Belki bu olay sonrasında öğrenme imkanımız olur.
Eğer geçen hafta yaşanan radarlarda kimliksiz olarak gözükme durumuna geri dönecek olursak böyle bir durumun daha önce yaşandığına hiç şahit olmadım. Uçakların böyle bir arıza yapması durumunda bile izlenen prosedür nedir bilmiyorum. Ancak bildiğim o ki bu durum bizimle birlikte Avrupa medyasına da haber oldu ve geçtiğimiz yıllarda yaşanan bazı havayollarının uçuşlarının kesilmesine kadar varan itimatsız durumumuzun üzerine tuz biber ekildi.
Bu olayın gerçek detayları elbette sivil havacılığın incelemesinden sonra ortaya çıkacaktır ama yine de bu sezon bu ve benzeri sıkıntılar yaşamamamız gerekiyor. Türk sivil havacılığının atakta olduğu ve ciroların katlanacağı bu yıl böylesi basit hata yapmamamız gerekiyor.
Ülkenin adı çıktığında kuru arasında yaş da yanabiliyor çünkü.