Her şeyin sebebi genlerimiz
Ben antropolog değilim. İnsanların kafatasına bakıp nereli olduğunu da bilemem. Ama apaçık, aşikar olan; insanın kültürlerinden gelen birikimin yüzyıllar içerisinde genetik kodlarına işlemesi çoğu zaman gözle görülür ve hatta elle tutulur bir tespittir. Kuzey kutbunda da olsa simsiyah bir Afrika kökenli gördüğünüzde kökleri hakkında bir fikirde bulunmanız için nereli olduğunu sormanız gerekmez.
Şimdi yazacaklarımın bilimsel bir dayanağı yoktur, belki de vardır. Varsa da ben bilmiyorum.
Kadın erkek hepimizin poposunun son yüzyıldır estetik bulunanın aksine basık ve yayvan olması bence yüzlerce yılı at üzerinde geçirmemizden kaynaklanıyor. Elbette bu tezi doğrulayabilmek için gidip kızılderililerin ya da Moğolların poposuna da bakmak gerekir herhalde, ne bileyim.
Asla eve ayakkabıyla girmeyişimiz ve çok yakın zamana kadar yer sofrasında yemek yememizin sebebi de yine yüzlerce ve hatta binlerce yılı çadırda geçirmemizden kaynaklanıyordur diye düşünüyorum. O kdar çamurdan gelip çadıra ayakkabıyla doğal olarak girememek veya çadırın formuna uygun olarak yuvarlak bir sinide hep birlikte tek tencereden yemek yemek işte bu yüzdendir. Yoksa kim altı kişilik masayı at arabasında taşımak ister ki?
Hoşumuza gitmese de eğri oturup doğru konuşmak gerekir. Hayvancılığa ve hatta küçükbaş hayvancılığa olan merakımız nereden geliyordur sanıyorsunuz?
Peki ya dünyanın en zevksiz, bakımsız köy evlerinin bizde olmasına ne diyeceksiniz. Ömrünün neredeyse tamamını parası ve imkanı olmasına rağmen sıvasız, keyifsiz, tezek kaplı bir evde geçiren çoğunluğumuzun bu davranışının eski göçebe alışkanlıklarımızla bir ilgisi olabilir mi sizce? Kural tanımamamız ve fırsatçı yönlerimiz savaşçı genlerimizle örtüşüyor mudur dersiniz?
Arabamızın camından boş sigara paketi, pet şişe, muz-çerez kabuğu atarken kendimizi at üzerinde doğada sanıyor olabilir miyiz dersiniz? Yoksa hangi kendini bilmez birisi İstanbul'un göbeğinde buna cesaret edebilir ki? Yan mahallenin kızıyla ilgili, hayallerinde fantezi kurarken kendi mahallesinin kızına bakan olduğunda işi cinayet işleme mertebesine kadar getirebilmemizin oba kültürüyle ilgisi olabilir mi dersiniz?
Bence kesin.
Yoksa Şişli'nin göbeğinde sokağa çöp atmak, komşunun aynı mezhepten olmayan oğluyla öpüştü diye kızının boğazını kesmek, şekilsiz yayvan popoya sahip olmak, geleceğiyle ilgili gerçekleri görememek ve sürekli bir doğaya dönme tavuk, kuş besleme isteği başka nasıl açıklanabilir ki? Akıllı olamayıp zeki olmamız, hayatı kotaramayıp o günü kotarmamızı başka kim, neyle izah edebilir ki?
Ben her gün trafikte öldüğümüz ve öldürdüklerimiz için bir suçumuz olmadığını düşünsem ayıp mı etmiş olurum? Kimi para çalıp kimi yasal vurgun yaparken, trafik ışığında bile yandan kaynayan bu kadar fırsatçının davranış modelleri başka neyle açıklanabilir ki? Hele şöyle ataları şehirden gelenlerle dağda bayırda büyümüş olanlar bir kenara çekilsin bakalım. Ya da poposu estetik olanlar mı deseydim, ne bileyim.
Kabahatimiz yok bizim kardeşim, atalarımız böyleyse biz ne yapalım ki? Medenileşmek, çağdaşlaşmak şehirde apartmanda iki kuşak oturmayla olmuyor, bir durun bakalım.
Şimdi yazacaklarımın bilimsel bir dayanağı yoktur, belki de vardır. Varsa da ben bilmiyorum.
Kadın erkek hepimizin poposunun son yüzyıldır estetik bulunanın aksine basık ve yayvan olması bence yüzlerce yılı at üzerinde geçirmemizden kaynaklanıyor. Elbette bu tezi doğrulayabilmek için gidip kızılderililerin ya da Moğolların poposuna da bakmak gerekir herhalde, ne bileyim.
Asla eve ayakkabıyla girmeyişimiz ve çok yakın zamana kadar yer sofrasında yemek yememizin sebebi de yine yüzlerce ve hatta binlerce yılı çadırda geçirmemizden kaynaklanıyordur diye düşünüyorum. O kdar çamurdan gelip çadıra ayakkabıyla doğal olarak girememek veya çadırın formuna uygun olarak yuvarlak bir sinide hep birlikte tek tencereden yemek yemek işte bu yüzdendir. Yoksa kim altı kişilik masayı at arabasında taşımak ister ki?
Hoşumuza gitmese de eğri oturup doğru konuşmak gerekir. Hayvancılığa ve hatta küçükbaş hayvancılığa olan merakımız nereden geliyordur sanıyorsunuz?
Peki ya dünyanın en zevksiz, bakımsız köy evlerinin bizde olmasına ne diyeceksiniz. Ömrünün neredeyse tamamını parası ve imkanı olmasına rağmen sıvasız, keyifsiz, tezek kaplı bir evde geçiren çoğunluğumuzun bu davranışının eski göçebe alışkanlıklarımızla bir ilgisi olabilir mi sizce? Kural tanımamamız ve fırsatçı yönlerimiz savaşçı genlerimizle örtüşüyor mudur dersiniz?
Arabamızın camından boş sigara paketi, pet şişe, muz-çerez kabuğu atarken kendimizi at üzerinde doğada sanıyor olabilir miyiz dersiniz? Yoksa hangi kendini bilmez birisi İstanbul'un göbeğinde buna cesaret edebilir ki? Yan mahallenin kızıyla ilgili, hayallerinde fantezi kurarken kendi mahallesinin kızına bakan olduğunda işi cinayet işleme mertebesine kadar getirebilmemizin oba kültürüyle ilgisi olabilir mi dersiniz?
Bence kesin.
Yoksa Şişli'nin göbeğinde sokağa çöp atmak, komşunun aynı mezhepten olmayan oğluyla öpüştü diye kızının boğazını kesmek, şekilsiz yayvan popoya sahip olmak, geleceğiyle ilgili gerçekleri görememek ve sürekli bir doğaya dönme tavuk, kuş besleme isteği başka nasıl açıklanabilir ki? Akıllı olamayıp zeki olmamız, hayatı kotaramayıp o günü kotarmamızı başka kim, neyle izah edebilir ki?
Ben her gün trafikte öldüğümüz ve öldürdüklerimiz için bir suçumuz olmadığını düşünsem ayıp mı etmiş olurum? Kimi para çalıp kimi yasal vurgun yaparken, trafik ışığında bile yandan kaynayan bu kadar fırsatçının davranış modelleri başka neyle açıklanabilir ki? Hele şöyle ataları şehirden gelenlerle dağda bayırda büyümüş olanlar bir kenara çekilsin bakalım. Ya da poposu estetik olanlar mı deseydim, ne bileyim.
Kabahatimiz yok bizim kardeşim, atalarımız böyleyse biz ne yapalım ki? Medenileşmek, çağdaşlaşmak şehirde apartmanda iki kuşak oturmayla olmuyor, bir durun bakalım.