Eylül’de ne olacak?
Bu soruyu benim değil havayolu şirketi yönetici ve patronlarının zaten kendi kendilerine sorduğunu biliyorum. 1 Eylül'de Ramazan başlayıp sezona bağlı yolcu yoğunluğu bıçak gibi kesildiğinde yumurta küfesini iç hat uçuşlarına yüklemiş olan özel havayolu şirketlerinde ne olacak? Bu sorunun cevabı oldukça karamsar bir tablo ortaya çıkartıyor. Bir defa ilk önce kimse geçtiğimiz yıllardaki gibi bir iç hat tarifesi beklemesin. Havayolu şirketlerinin bu tarih geldiğinde uçuş sayılarını yüzde 30 civarında azaltacağını ve hatta birçok hattı kışın yapmayacağını da peşinen bilmek gerek. Özellikle Türkiye'nin doğusunda bulunan ve kış şartlarında karayoluyla gidilmesi oldukça güç olan şehirlerine artık uçak bulmak, uçak bulduğunuzda da uygun fiyatlı bilet bulmak zor olacak.
Bu gelişmelerden sonra zaten otobüs firmalarından havayoluna kayan orta ve düşük gelirli kesimin bir kısmı tekrar otobüslere dönerek dengeyi sağlamıştı. Ancak havayolunun bir miktar ekonomik olması nedeniyle yine de uçaklar tercih ediliyordu.
Düşük sezon gelip yolcu sayısı azaldığında şirketler sefer sayılarını azaltarak bilet fiyatlarını düşürmeyecek. Bu durumun yolcuya negatif olarak yansıyacağı kesin. Yani bir başka tabirle Antalya'ya ya da Erzurum'a Ağustos ayında kaç liraya uçuyorsanız Aralık-Ocak ayında da aynı fiyata hatta daha bile pahalıya uçabilirsiniz.
Çünkü örneğin günde üç kez Antalya'ya sefer düzenleyip yüzde 90 dolulukla yaz aylarında uçan bir şirket Aralık ayı geldiğinde ya da düşük sezona girildiğinde bu sefer sayısını ikiye ve hatta bire indirerek ücretini indirmeyecek.
Yolcu hem alternatifli uçuş bulamayacak hem bulduğu uçuşta yer bulması zorlaşacak hem de uygun ekonomik rakamlarla bilet sahibi olamayacak.
Ne yazık ki artan petrol fiyatları nedeniyle 2008'in son çeyreği ve hatta 2009'un tamamında dünyadaki neredeyse tüm havayolu şirketlerinin böyle davranacağına kesin gözüyle bakabilirsiniz.
2010 ise şimdiden herhangi bir tahminde bulunulması güç bir süreçte olduğu için sadece ekonomik uçaklara yönelim olacağını kestirebiliriz.
Zaten aradan geçen süre içerisinde şirketler ellerindeki fazla yakıt harcayan uçakları ekonomik olan diğerleriyle değiştirmek zorunda. Şimdiye kadar bakım maliyetleri oldukça düşük olan ancak emsallerine göre bir miktar fazla yakıt harcayan uçakların avantajı da artan maliyetler karşısında eridi ve sona erecek gibi gözüküyor.
Tam da havayoluna alışan Türk kamuoyu ne yazık ki bu alışkanlığını ciddi oranda kaybedecek. Belki yine uçakla seyahat etmenin özlemini hissedip kolaylığını hatırlayacak ama geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi canı istediğinde bir yerden diğerine artık gidemeyecek.
Bu süreç içerisinde Türk Hava Yolları'nın artan yakıt maliyetlerini yok sayan tuhaf duruşu ise elbette herkesin aklını karıştırıyor. Genel Müdürün bu maliyet artışından etkilenmeyeceğini ve bunun yolcuya yansıtılmayacağını söylemesinin üzerinden uzun zaman geçmeden sessiz sedasız yakıt harcının artırılması ise o mevkiye yakışmayan bir tutum olarak not edilmişti.
Darboğazdan geçilirken Türk Hava Yolları'nın ticari duruşu elbette sektörü oldukça etkiliyor.
Maş riskine milyar dolarlık şirkette böylesi beyanatlar da tüm ticari riski kendi cüzdanında hisseden özel şirket patronları tarafından korku, belirsizlik ve endişeyle izleniyor.
Neticede içerisinde bulunduğumuz yıl çekirgeninkine çok benziyor.
Kış geldiğinde halimiz harap.